21 Aralık 2010 Salı

Yılbaşında da "En Güzel Hediye Kitaptır"

Küçükken ailem ısrarla özel günlerde bana ve kardeşime kitap hediye ederdi, arkadaşlarımıza da verilecek "en güzel hediye" kitaptı. Bulabildiğim herşeyi okumaya çalıştığım için benim açımdan sorun yoktu, ama arkadaşlarım gülümseyerek teşekkür ettiklerinde gerçekte ne düşünüyorlardı bilemiyorum =)

Yılbaşı hemen herkesin "yeni bir yıla" değil de "yeni bir hayata" başlıyormuş gibi hissettiği ve heyecanlandığı, ufak tefek de olsa birbirine hediye aldığı bir gün. Hatta hatırlıyorum da öğrenciyken sınıflarda yılbaşı çekilişleri yapılırdı, herkes o gün geldiğinde sürpriz bir hediye alıp sevinir, çekilişte adını çektiği kişiye bir hediye verir ve onu da sevindirirdi. Artık büyüdük ve hem kendimize hem de çevremizealınabilecek en güzel hediye bana göre hala kitap. Özellikle de okuduğumuz ve hayatımızda iz bırakan, yeni okuyucusunun da hayatında bir kıpırtı yaratabilecek bir kitap olursa (aynı reklamlardaki gibi =)) paha biçilemez!


Bugün kitapyurdundan gelen bir e-postayı gördükten sonra, başka bir adresten almayı planladığım kitapları Kitapyurdu sepetime attım. Bu e-postada şöyle diyordu: "Seçilen yayınevlerinden yapacağınız 50 tl'lik alışveriş tüm kargo ücretinizi ödeyecektir". Zaten ikincisini okuduğum ve diğer sayılarını da gözüme kestirdiğim Dijital Fotoğrafçının El Kitabı (Scott Kelby) da o listedeki yayınevlerinden birinden çıktığı için 50tl'lik kotayı hemencecik doldurdum.

Sepetime atılacak kitapları seçmeyi bitirdiğimde, listeyi buraya da yazarım. Ama, hazır kitaplar indirimli ve kargo da ücretsizken, yılbaşında alınacak en güzel hediye nasıl kitap olmasın ki =))

25 Kasım 2010 Perşembe

Sevgili John - Nicholas Sparks


Sabun köpüğü kitaplardan diyeceğim ama bu kitap içindeki baloncuklar bile sönmüş bir köpük olabilir ancak...

Kitap ArtemisYayınları'ndan çıkmış. İlk sayfalarından son sayfalarına kadar yazım hatalarıyla dolu, cümleler başlıyor ama doğru bitemiyor bir türlü... Zaten yazım hataları insanın gözüne takılıp dururken bir de üzerine anlatımın sıkıcılığı ve konunun klasik bir Yeşilçam filminden farksız oluşu eklenince kitap bence tam bir zaman kaybı izlenimi veriyor. 

Bence kitabın arka kapağını ve ilk 2-3 sayfasını okumanız yeterli. Sonraki yüzlerce sayfada farklı birşey yok, sadece o iki yerde bahsedilen olayların süslenmiş hali anlatılıyor.

Migros'taki %40 indirim sırasında hızla sepetimi doldururken o günlerde oynayan filmini düşünerek almıştım. Filmini henüz seyretmedim, sanırım seyretmeyeceğim de...Eğer herşeye rağmen çoook ilginizi çeken bir yanı varsa size tavsiyem kitap ile saatlerinizi boşa harcamak yerine 1-2 saatlik filmini izleyin.

26 Ekim 2010 Salı

Kitapyurdu'nda Sonbahar İndirimi

Bitireli neredeyse 1 ay olan Elif Şafak'ın Araf'ını yazmak üzere açmıştım blogu ama bir türlü içimden gelmiyor... Bir indirim haberi verip kaçacağım.


Benim gibi uzak şehirlerde yaşayıp aradığı kitapları bulamayan, bulsa da her kitap alışverişinde bütçesi sarsılanlar için güzel bir kampanya haberi...

18 Eylül 2010 Cumartesi

Ateşle Oynayan Kız



Steig Larsson'un "Ejderha Dövmeli Kız" olarak çevrilen kitabının devam kitabı "Ateşle Oynayan Kız". Kitabın ismi yine ingilizce isminden (The Girl Who Played With Fire) aynen çevrilmiş. Lisbeth Salander bu devam kitabında hem gerçekten ateşle oynayıp bir arabayı ateşe veriyor hem de yine minicik boyuna rağmen dev gibi kötü adamlarla karşı karşıya geliyor.


Devam kitaplarına ve filmlerine karşı önyargılı olduğumdan mı bilmiyorum ama ben bu kitabı ilki kadar beğenmedim. Kitap Lisbeth'in geçmişinden taşıdığı sorunu ve sırrı açıklıyor, Mikael'e aşık olduktan sonra yaşadığı değişimleri anlatıyor. Ama bu defa katili ararken en azından kimlerin katil olmadığını net olarak biliyordum. Kitabın sonunda yaşanan olaylarda kimin ölüp kimin hayatta kalacağı da belliydi, sadece nasıl olacağını merakla okudum.

Serinin bir de üçüncü kitabı var o yüzden ilk kitabı okuyanlar mutlaka bu ikinci kitabı da okuyacaktır ama ilkindeki kadar heyecan ve gizem bekleyerek okursanız hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz.

27 Ağustos 2010 Cuma

Hediye Kitabınızı Siz Seçin!


Biz küçükken babam ne zaman arkadaşlarıma hangi hediyeyi alacağımı düşünsem "Kitaptan güzel hediye olmaz" derdi. Gerçi şimdi düşünüyorum da hayatında en son Cin Ali'yi okumuş olan çoğu arkadaşım buna çok bozulmuştur herhalde:))

Kitapkolik sitesi de size sizin seçeceğiniz bir kitabı hediye etmeyi öneriyor. Yapmanız gerekeni okumak için buraya tıklayabilirsiniz.

Düşündüm de, tam babamın kızıyım:)) Hala en sevindiğim hediyeler arasında kitaplar!

29 Temmuz 2010 Perşembe

Moskof Cariye Hürrem



Moskof Cariye Hürrem aslında pek de okumayı düşüneceğim türden bir kitap değildi. Geçmişte yabancı bir yazar(Ann Chamberlin)  tarafından yazılmış olan Safiye Sultan serisini okuduğumu hatırladım ve Osmanlı tarihinden esinlenerek yazılmış bir de Türk yazarın kitabını okumaya karar verdim. Üstelik kapaktaki güzel renkler daha raftayken dikkatimi çekmişti.



Demet Altınyeleklioğlu'nun okuduğum tek kitabı Moskof Cariye Hürrem, o yüzden tek kitap üzerinden yazar hakkında yorum yapmak ne kadar doğru olur bilmiyorum. Ama bu kitapta, şimdiye kadar güzel ve zeki olmasından çok katil, bencil, kötü, Osmanlı'yı yıkan kadın olarak bahsedilen Hürrem'in hikayesini ta çocukluğundananlatmaya başlıyor ve küçük yaşlarda yaşadığı travmalardan, neyi neden yapmış olabileceğinden, pişmanlıklarından bahsederek onu "yakılması gerek bir cadı" görüntüsünden çıkarıp bir kadın olarak ele alıyor.

Genel olarak bakınca bu kitabı erkeklerin ya da gerçeklere dayalı tarihi kitaplar okumak isteyenlerin hoşlanacağı türden bir kitap değil. Sonuçta anne olan bir kadının gözünden yine 4 çocuk annesi olan ve iktidar ve hatırlanma hırsının yanısıra çocuklarının hayatını korumak için dünyayı ve tüm tarihi yerlebir etmekten kaçınmayan başka bir kadının temel gerçekler üzerine kurulmuş hayali hikayesi. Ben eşime önermeyi düşünmüyorum, hoşlanmayacağından eminim. Ama yukarıda saydığım iki gruptan da değilseniz plajda ya da sonbahar yağmurları başladığında bir fincan kahve eşliğinde keyifle okunabilir. Ben de fotoğraftan anlaşılacağı üzere dağa gittiğimizde çadırımıza kurulup sıcacık çay eşliğinde okumaya başlamıştım:))

Son olarak söylemeden geçemeyeceğim, Hürrem konusu açıldığında herkesin kafasını kurcaladığına emin olduğum soru beni de yakaladı... Ya Mustafa ölmeyip tahta çıksaydı?

21 Temmuz 2010 Çarşamba

Hümeyra


Bu kitabı bitireli bir aydan fazla oldu, hemen unutmak istediğimden buraya yazmayı düşünmüyordum. Okurken öyle çok "Bu kadar da olmaz" dedirtti ki, bari uyarı niteliğinde bu yazıyı yazayım da bari göz göre göre benim gibi alan, başladığım kitabı bitirmeliyim mantığıyla kendine işkence eden olmasın dedim.


Kitabın tanıtım yazısında Ayvalık'ta geçen bir hikaye olduğunun yazması kitabı satın almamın neredeyse tek sebebiydi, çünkü daha önce de aynı yazarın Şelale'nin Bez Bebeği adlı kitabını okumuş ve beğenmemiştim.

Tanıtım yazısı şöyle:
     "Hümeyra koltuğun arkasına yaslanmış gözlerini kapamıştı. Emirgân’a ne zaman geldiklerini fark etmedi bile. Aslında uzun bir yol değildi. Uyumuyor, arada bir hissettiği ıhlamur ve iğde çiçeklerinin kokusunu içine çekiyor, Nejat ile yaşayacağı bir ömrü tahayyül etmeye çalışıyordu.

    "Tabii ki çok güzel olacak. Hatta muhteşem olacak. Ben aşkların en güzelini yaşıyorum. Bizi ayırmaya kimsenin gücü yetmez! Babamın bile" diye düşündü.
    Nejat arabayı durdurmuş, öylece Hümeyra’ya bakıyordu, "Sarmaşık Gülü, inelim mi?"

    Asırlık bir ailenin birbirinden farklı kadınları ve onların yaşantıları... Khodonia’dan günümüze bir ailenin çatışmaları, sevgileri, tutkuları ve düş kırıklıkları... Ve hepsinin gölgesinde Ayvalık’ın o güzelim sahillerinden İstanbul’a uzanan, zaman içerisinde filizlenen bir aşk hikayesi...

    Naşide Gökbudak’ın kaleminden bu kez Hümeyra’yı, Ege’nin kalbinde yeşeren bu tutku dolu hikayeyi, heyecan içerisinde okurken kendi ailenizden, sevgilerinizden, dostluklarınızdan ve tutkularınızdan akisler bulacak, Ege sahillerinden esen ılık rüzgarları yüreğinizde hissedeceksiniz."

Dönüp bakınca tanıtım yazısından eski türk filmlerindekine benzer bir hikaye olacağını tahmin etmem gerekirmiş diye düşünüyorum. Nejat ismi başlıbaşına bir ipucuymuş değil mi:)) Ama bu kitap tahmin edilebileceğin de çok ötesinde, "Bu kadar da olmaz" dedirtecek düzeyde...

Neden bahsettiğimi anlamanız için kitaptan birkaç olay anlatayım:
(Hala azimle okumayı düşünen varsa aşağıdaki yazılanları okumasın, kitabın heyecanı(!) kaçabilir)

-Kavuşamayan iki düşman ailenin çocukları aşık our.

-Kız her görenin bayılacağı kadar güzel, erkek ise çok yakışıklı, zeki ve başarılıdır.

-Durup durup sonunda tek bir gece birlikte olurlar ve hooop kız hamile kalır.

-Tam kavuşmaya giderken oğlan kaza geçirip koma halinde hastaneye kaldırılır, kız da dayanamaz evden kaçıp çocuğunu doğurur.

-Oğlanın annesi ölmesi beklenen oğlana "Uyan yavrum, bak Hümeyra da ben de seni çok seviyoruz, seni bekliyoruz" der demez kızın adını duyan çocuk doktorlar ölür dediği halde hooop uyanır ve "Hümeyra" demeye başlar.

-Ölecek çocuk pıt diye uyanınca doktor ne der? "Bu gerçek bir mucize! İlmin yapamadığını ana sevgisi yaptı" diye coşar. ( En çok buna güldüm herhalde:))

-Ölümden dönen oğlumuz yurtdışına gidip inanılmaz başarılı bir doktor olur. Yakışıklı Türk diye isim yapar, tüm doktorlar "Nolur Türkiye'ye gitme, burada kal" diye yalvarır.

- Yakışıklı Türkümüz, eğitim gördüğü o büyüüük hastanenin tepesinde 3 gün boyunca Türk bayrağı dalgalandırır, dünya çapında meşhur olur. (Gözlerim pörtlemişti!)

-Türkiye'ye gelince kızla bir şekilde aynı yerdelerken kız bayılır, oğlan müdahale eder. Kız fakir ama gururludur, kaçar gider.

-Adam kızı en sonunda nerede bulur tahmin edin! Tabii ki namusu ve şerefiyle temiz pak şarkı söylediği bir gazinoda:))

-Hadi en sonunu söylemeyeyim, bütün eski filmler aynı şekilde bitiyor zaten, onu da siz tahmin edin.


Bunlar sadece olayların küçük bir bölümü.

Anlayacağınız pembe dizi ya da eski türk filmlerindeki klasik olayları seviyorsanız buyrun okuyun. Ama ben aldığıma ve bitireceğim diye inat ettiğime pişman oldum...

Naşide Gökbudak kimdir okumak isterseniz buyrun. Bence üşenmeyin okuyun...

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Ejderha Dövmeli Kız


Ejderha Dövmeli Kız'ın yazarı Steig Larsson İsveçli bir gazeteci. Aslında bir seri yazmayı planlamış ama 4. kitabı yazarken kalp krizinden vefat etmiş. Bildiğim kadarıyla 4. kitap yazar tarafından tamamlanmamış olduğu için yayınlanmayacakmış.






Kitabın orjinal ismi Män Som Hatar Kvinnor yani Kadınlardan Nefret Eden Adamlar. Film isimlerinin böyle tuhaf çevirilerine alıştık artık ama bu kitabın adı kesinlikle Ejderha Dövmeli Kız olmamalıydı bence. Hem kitap hakkında doğru bir fikir vermiyor hem de kulağımı tırmalıyor.



Değişik bir isim olsun, dikkati çeksin, kapak resmi ve adı birleşince ilgisiz erkek okuyucuyu umutlandırıp satın aldırsın diye böyle bir çeviri yapılması uygun bulunmuş herhalde...


 
Kitabın tanıtım yazısı (Bir okumaya başlayın, çıldıracaksınız, bırakamayacaksınız, gözlerinize inanamayacaksınız yorumlarını bir kenara bırakırsak) şöyle:

"Dürüst ve güvenilir bir dergi olan Millennium... Kaybettiği itibarını yeniden kazanmaya çalışan Mikael Blomkvist... Genç ve geçmişi sorunlarla dolu zeki bir kız olan sıradışı Lisbeth Salander... Kırk yıl önce ortadan gizemli bir şekilde kaybolan Harriet Vanger... Ne pahasına olursa olsun kayıp olan yeğeninin peşinde sanayici Henrik Vanger..."


  Kitaptaki karakterler, göze batmayacak şekilde yerleştirilmiş ayrınıtlar, İsveç ekonomisi ve daha da önemlisi "İsveç'te kadın olmak" hakkında verilen bilgiler ve bence Harriet ile ilgili gerçekler ortaya çıkana kadar hiç azalmayan merak-heyecan karışımı duygu gerçekten de bu romanı okumayı gerektiriyor.




Kitaptaki en özgün, değişik ve üzerinde düşünülmüş karakter Lisbeth Salander. Dış görünümü ve karakterini dikkate aldığınızda bence kitap boyunca bu kızı gözünüzde canlandırmanız zor. İsveç'te kitabın filminde Lisbeth'i oynayan oyuncunun resimlerine baktığımdaysa hayal kırıklığına uğradım çünkü kadın hiç de 15 yaşlarında gibi görünmüyor aksine 30larında izlenimi veriyor. Mikael ve Erica da hayal ettiğimden çok çok farklı. Bakalım Amerikan yapımı filminde kimler oynayacak?



"Ejderha Dövmeli Kız"ın devam kitapları olan " Flickan Som Lekte Med Elden - Ateşle Oynayan Kız" ve "Luftslotted Som Sprangdes" de ana karakter olarak Lisbeth Salander'i anlatıyor. Muhtemelen ilk kitaptan sonra devamı olan bu iki kitabı da bir an önce okumak isteyeceksiniz, çünkü ilk kitapta hakkınca birçok soru işareti bırakan Lisbeth'in geçmişini merak edeceksiniz.


Sonuç olarak, "Ejderha Dövmeli Kız" adının ve kapağındaki resmin çağrıştırdığından farklı ve çok daha iyi bir roman. İsveç ve İsveç'teki kadın olmak hakkında bilgi verilirken bir yandan da heyecanlı bir kayıp vakasının çözülmesini okuyoruz. Farklı ve iyi düşünülmüş karakterler barındırıyor ve okuma alışkanlığı olmayanların, özellikle de okumaya ilgisiz olan erkek grubunun bile rahatlıkla okuyabileceği türden bir kitap. Kalınlığına ve ilk sayfaların sakinliğine aldanmayın, olaylar hızlandıkça kitabın nasıl bittiğini anlamayacaksınız bile.

Keyifli okumalar!

21 Haziran 2010 Pazartesi

Geçmişe Veda



Geçmişe Veda adlı kitabın yazarı Nichole Jones. Bu kitabı alırken biraz kapak tasarımı, biraz tanıtım yazısı, biraz da Çin kültürünü anlatıyor olması ilgimi çekti. Migros'ta indirimli kitaplar sepetinin içinde duruyordu ve fiyatı 4TL idi.

Tanıtım yazısı şöyle:

"Alice Mannegan, Pekin'de şafak vakti boş sokaklarda bisikletiyle ilerlemektedir. Amerika'da dünyaya gelen Alice, gecelerini Pekin'in dumanlı barlarında, çok arzuladığı Çinli erkeklerle geçirmektedir. Tüm bu koşuşturmacayı, babasının sevgisinden ve yaşadığı acıdan kaçmak amacıyla geldiği Çin'in tarih ve değişim dolu havası sarıp sarmalamaktadır. Bu, her gece otelinden süzülerek çıkarken içinde yitip gitmeyi umduğu bir dünyadır. Alice'in macerası, bir çevirmen arayan Amerikalı bir arkeologun telefonuyla başlar. Ve insan kalbine uzanan büyüleyici bir yolculukla biter. Arkeolojik bir hazine peşinde, Kuzeybatı Çin'in ücra köşelerine sürüklendiği bu yolculuk sırasında hayatına Lin Shiyang adında bir adam girer. Çin tarihi içindeki bu tehlikeli yolculuk boyunca yaşanan sıra dışı olaylar sırasında Alice ve Lin huzuru birbirlerinde ararlar... Unutulmayacak, akıldan çıkmayacak bir roman..."

Kitapta en çok Çin kültürü ve bugünkü Çin hakkında anlatılanlar ilgimi çekti. Ana kahramanımız Alice'i ve onun huzuru arayışını da severek okudum.

Keşke Sonsuz Yayınevi dışında bir yayınevi tarafından daha sağlıklı baskısı yapılsaymış. Çok sayıda yazım hatası, hatta 3-4 tane kadar da eksik cümle içeriyor. Nedense başka bir kitapta olsa okumamı olumsuz etkileyecek bu hataları ,biraz da hikayeyi beğendiğimden olsa gerek, görmezden gelerek okuyabildim.

Dikkatimi çeken diğer bir konu da internette yazar hakkında hemen hemen hiçbir şey bulamamış olmam.  Halbuki kitabın arkasında The New York Times, The Washington Post ve Associated Press tarafından yapılan yorumlara yer verilmiş.

Bence sürükleyici ve Çin kültürünü seviyorsanız güzel bir kitap. Üstelik 4tl piyasadaki diğer kitapların fiyatları düşünüldüğünde gerçekten makul bir fiyat.

Kitabı bitirdiğim gün hiçbir şeyden haberi olmayan babamdan durup dururken Pekin Adamı ile ilgili bir posta almam ise beni inanılmaz derecede şaşırttı.

22 Nisan 2010 Perşembe

Emma - Jane Austen

Okuyamıyorum, konsante olamıyorum diye şkayet ederken geçtiğimiz 3-4 gün içinde Emma' yı bitirmekle kalmadım bir kitabı daha araya sıkıştırdım ve o da bitti!

Daha önce "Emma chic-lit türünün ilk ürünlerinden sayılabilir" gibi bir yazı okuduğumdan bahsetmiştim. Chic-lit aslında tam çeviride "piliç edebiyatı" olarak geçiyor ama "çıtır edebiyatı" demek belki de daha uygun olacaktıır. Genç, modern, çalışan ve mutlaka kadın kahraman(lar) başroldedir ve genelde hafif içerikli olurlar. Peki Emma neden bu türe dahil olsun?

Emma'da baş karakterimiz olan Emma Woodhouse, zeki, yetenekli, döneme göre modern ve özgür bir genç kız. Kitap kadınların ilişkilere (o dönemki tek ilişki tarzı evlenmek) bakışını ve düşünce tarzını güzel anlatıyor bence.

Büyük trajediler yaratmadan, her şeyi bildiğini ve yönetebileceğini düşünürken boyundan büyük işlere kalkışan ve hep "en" olmaya çalışırken kendi içine bakmayı unutan Emma'yı; pek de zeki olmayan, yönetilmeye uygun kişiliği ve düşük özgüveniyle tam Emma' nın dişine göre bir arkadaş olan Harriet Smith'i; aşkı için gururunu, özsaygısını, sağlığını bir kenara itip olmadığı birine dönüşüp patlamanın eşiğinde yaşayan Jane Fairfax'i, "sonradan görme" tanımı için özel yaratılmış Augusta Elton' u; akıllı ve olgun Bayan Weston' u ve insanın kitap sayfalarından bile bitmek bilmeyen konuşmalarıyla Bayan Bates'i anlatıyor.

Kadın karakterler etrafınıza baktığınızda birer ikişer örneğini görebileceğiniz, hatta belki de kendinizi bulabileceğiniz tiplemeler.Erkek karakterlerin de onlardan aşağı kalır yanı yok. Etrafımızda olduğu gibi görünen, aklı başında, olgun Bay Knightleyler; hesapçı, sonradan görme ve sinir bozucu Bay Eltonlar; ikiyüzlü ve düşüncesiz olduğu halde hep bir şekilde kendini temize çıkarmayı başaran Frank Churchilller ve tabii ki ortalama bir ekonomik düzeyden çalışarak çıkan ama sonradan görmeliğe kendini kaptırmayan Bay Martinler. Kitap toplumda hala en sık karşılaşılan erkek modellerini de kısaca özetliyor.


Emma aynı zamanda diğer Jane Austen kitapları gibi birçok kez filme alınmış bir kitap. Ben yıllar önce TRTde izlediğim versiyonunu az da olsa hatırlıyorum. Filmde başrolde olan Gwyneth Paltrow kitabı okurken hayal ettiğim Emma için çok güzel bir çıkış noktası oldu:) Maalesef filmdeki Harriet Smith ise tam bir hayal kırıklığı... Sizce de zeka yönünden parlak olmasa da çok güzel bir yüze sahip olması gereken Harriet, Toni Collette' e benzeyebilir mi? Daha neler!



Son olarak, eğer klasikleri okumaya karar verirseniz tercih edeceğiniz yayınevlerinin arasında mutlaka Bordo-Siyah'ı da alın bence.

1 Nisan 2010 Perşembe

Oku(ya)mamak...



Başladığım kitabı bitirmeliyim diye kendimi zorlama alışkanlığım yoktur ama yaklaşık 1 ay önce başladığım ve normal okuma düzenime göre defalarca bitirmiş olmam gereken Emma hala ortalıkta dolaşıyor...

Küçükken başka bir yayın evinin basımını  okumuştum. Beğendiğimi hatırlıyorum. Üstelik Bordo Siyah Yayınevini çok severim, okumaktan zevk almama nedenim bu da olamaz.

Sanırım biraz bahar yorgunluğu biraz da Emma' nın fevri ve sinir bozucu davranışlarının insanı çıldırtması yüzünden bu kitap daha uzun süre beni esir alacak...

Daha önce Jane Austen'ın Chic Lit türünün ilk yazarlı olarak görüldüğünü okumuştum ve saçma bulmuştum. Şimdi bunun doğru olma ihtimalini bir kez daha düşünmeye başladım...

3 Mart 2010 Çarşamba

Can Yayınevi Kitapları %30 İndirimde


Sizi bilemem ama benim uzun yıllardır severek okuduğum kitapların yayınevi çoğu zaman Can Yayınevi oldu. Kitaplığımda da en çok Can Yayınevi'nin beyaz kapaklı, kırmızı kalpli kitapları yer alıyor.

Eğer önceki yazımda bahsettiğim Görünmeyen de dahil olmak üzere 2000'i aşkın kitabı %30 indirimli almak isterseniz Kitap Yurdu sizleri bekliyor.

5 Şubat 2010 Cuma

Paul Auster- Görünmeyen

 
Sarıkamış'a giderken yan koltuğumuzdaki adamın okuduğu kitap hemen gözüme çarptı:  Can Yayınları'ndan çıkan Paul Auster' ın yeni romanı Görünmeyen. Doğruyu söylemek gerekirse kitapta gözüm kalmıştı:) Tatile çıkarken yanıma aldığım kitaplar bana bir türlü yeterli görünmez, kitabımı bitirme ihtimalima karşı genelde gittiğim yerden yeni kitaplar alırım. Ama bu defa olaylar farklı gelişti... Yan koltuktaki yolcu inerken Görünmeyen ve Küçük Arı kitaplarını unutmuş ya da bırakarak inmiş. Temizlikçi adam ise "Okur musunuz atayım mı?" diyince "Kitap atılır mı!"  diye adamın üstüne atladım resmen. Eğer kitapların sahibini bulabilirsem kendisine kitapların ulaştırmak istiyorum... Eğer o kişi bu yazıyı okursa benimle iletişime geçsin lütfen yoksa kitapları kütüphaneye bağışlayacağım...

Yazarın Yanılsamalar Kitabı adlı romanını çok severek okumuştum, hala kitap hakkında düşündükçe içimde tanımlayamadığım değişik bir duygu beliriyor... Ama kitaplığımdaki New York Üçlemesi 'ne bir türlü elim gitmedi, alalı 2 yıldan uzun zaman geçmesine rağmen bir türlü sıra ona gelmedi.
Gelelim Görünmeyen'e. Öncelikle kitabın arka tüzündeki tanıtım yazısına bir göz atalım:

"1967 baharında New York’ta başlayan roman, iç içe geçen dört bölüm boyunca Paris’e ve Karayip Adaları’na kadar uzanan karmaşık bir ilişkiler zincirini anlatıyor. Şair olmak isteyen üniversiteli Adam Walker, siyasal bilimler profesörü Rudolf Born ve sevgilisi Margot ile başlayan aşk üçgeni, Walker’ın ablasını, Born’un üvey kızını da içine alan dörtgenlere, beşgenlere dönüşüyor. Vietnam savaşına öfkeli 68 Kuşağı’nı, enseste kadar varan coşkulu bir cinsel açlığı, sürekli bir adalet arayışını felsefi göndermelerle ören Görünmeyen, bir solukta okuyacağınız ve unutamayacağınız bir başyapıt."

Görünüşte ana karakterimiz Adam Walker'ın hayat hikayesini, özellikle de 1967'de gerçekleşen tesadüfi bir karşılaşmanın Walker'ın hayatını nasıl da sürüklediğini inceliyoruz. Ama bence aslında bu sürüklenmenin öncesinde Adam'ın çocukluğunda yaşadığı ve onun kişiliğini biçimlendiren bir kayıp ile Born'un, yaşadıkları bir tehlike karşısında verdiği vahşi tepki olayların gidişatını değiştiriyor. 

Kitap Adam'ın hafızasını dinleyişimizle başlıyor. Sonraki bölümde ise Adam'ın hafızasında kalan olayları yazdığı  arkadaşı Jim ile birlikte Adam'ın kitap taslağını okuyoruz. Son bölüm ise Cécile Juin'in anılarıyla bitiyor.

Kitap kendini sayfadan sayfaya uçarak okutuyor ve kafanızda birkaç olayın gerçekliği hakkında kocaman belirsizlikler bırakarak bitiyor. Üstelik hızını alamayan benim gibi okuyucuları da uyarmalıyım çünkü kitabı bitiriş anım şöyle oldu: Sayfayı çevirdim ve Ay Sarayı'nın reklamını görüdüm. Kitap bitmiş!

Peki kitapla ilgili olmsuz birşey yok mu? Bence var. Birkaç yerde hatalı çeviri yapılmış olabileceğini düşünüyorum.  Ama daha da kötüsü kitabın tanıtım yazısına "Ensest" kelimesinin girmesinin okuyucuların bu olaya odaklanarak kitabı okumasına neden olabileceğini ve kitabı yanlış tanıtacağını düşünüyorum. Can Yayınları en çok severek okuduğum, seçimlerine en çok güvendiğim yayınevi ve daha farklı kulvarlardaki okuyucuyu çekmek için yapılan böyle bir hareketin kitaba zarar verdiğini düşünmüyorlar mı merak ediyorum.

Sonuç olarak ben bu kitabı beğendim, severek okudum ve herkese öneriyorum. Kendime ise New York Üçlemesi'ne başlamayı öneriyorum:)

3 Ocak 2010 Pazar

Kitap Gibi Bir Yıl Dileğiyle

Yılbaşından beri bilgisayarımdan uzak olduğum için kitapyurdu.com' un gönderdiği e-postayı ancak bugün görebildim. Çok hoşuma gittiği için burada paylaşmak istiyorum. 2010 yılınızın kitabı gönlünüzden geçen türden olsun!